Fatih Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece

Fatih Masaj Salonu Hizmeti  – Masör Ece

Fatih Masaj Salonu o günden sonrasında, çalışma odasında bir şey okurken, sık sık başımı kitaptan kaldırır, “Benim için yaratılmış birine rastlayacak mıyım acaba?” diye düşünürdüm. Okumak, bir ideal kazandırmamıştı bana. Marcel Tinayre’in kitabındaki Helle’ye benzetiyordum kendimi. Helle’nin babası, “Senin şeklinde kızlar, kahramanlara eş olmaya yaraşır” diyordu. Bu kehanet, ilgimi çekmişti. Ama sonunda Helle’nin evliliğe ilk adımını attıği sakallı, kızıl saçlı, tüyü bozuk misyonere tepem atmıştı.

Fatih Masaj Salonu kocamın nasıl olacağı mevzusunda belirli bir fikrim, belirli bir tipim yoktu. Ama, onunla ilişkilerimizin iyi mi olacağını en ince ayrıntılarıyla kuruyordum. Tutkulu bir hayranlık duyacaktım kocama. Bu konuda da, diğer bütün mevzularda olduğu benzer biçimde, seçimimi gereklilik etkilemeliydi. Seçtiğim kişi, tıpkı Zaza’yı seçişimde olduğu şeklinde, kendini bana kesinlikle kabul ettiren bir fert olmalıydı. Seçimimin doğruluğunu, ondan başkasının olmazlığı kanıtlamalıydı.

Fatih Masaj Salonu

Fatih Masaj Salonu sürekli düşünürdüm: “niçin bu da, bir başkası değil?” diye. Böylesi bir kuşku, gerçek aşkla bağdaşamazdı. Aklı, kültürü ve otoritesi beni bağımlı kılacak, beni kendine kul köle edecek bir adam çıktığı gün karşıma, âşık olacaktım. Zaza, bu mevzuda benimle aynı fikirde değildi. O da, aşkın, karşılıklı saygı, sevgi ve anlayışa bağlı olduğunu kabul ediyordu. Ama bir erkek, duyarlı ve düş gücü zenginse, bir sanatçı, bir şairse; ister fazla okumamış olsun, hatta isterse pek akıllı olmasın, fark etmez diyordu Zaza, “ama o süre, her şeyi mevzuşup tartışamazsın” diye karşı çıkıyordum.

Bir ressam, bir müzisyen tam anlamıyla anlayamazdı beni. Ben de onu tam olarak avucumda duyamazdım. Bir kısmıyle, benden uzakta olurdu. Kan kocanın her şeyi ortaklaşmasından, her şeyi paylaşmasından yanaydım. Her biri, öteki için, eskiden Tanrıyı tanımladığım halde, her şeyi gören, bilen varlık olmalıydı. Bu, farklı olan birini sevebilme olanağım ortadan kaldırırdı. Kendimden daha üstün yetenekli fakat yine de benimle aynı, benim eşim, benim ikinci yarım olan bir insan olmadan evlenmeyecektim. Kocamın, benden üstün olmasında neden diretiyordum? Kocamda, bir baba imgesini sürdürmeyi bir an bile aklımdan geçirmedim. Bağlarımsızlığıma değer verirdim. Bir mesleğim olacaktı. Yazı yazacaktım ve kendi yaşamımı sürecektim.

Kendimi hiçbir vakit, bir erkeğin dişisi olarak düşünmüyordum; iki arkadaş olmalıydık, iki yoldaş, iki arkadaş olmalıydık. Her şeye rağmen, bu ilişki konusundaki görüşlerim, dolaylı da olsa babama karşı olan duygularımdan etkileniyordu. Eğitimim, kültürüm ve toplumun içinde bulunduğu ortam, hanımların daha alt bir sınıftan olduğuna beni inandırmak için sözbirliği etmiş gibiydiler. Zaza, bundan kuşkuluydu; çünkü o, annesini Mösyö Mabille’e yeğ tutmuştu^ her zaman. Fakat benim durumum başkaydı; babamın kuvvetlilüğü, görüşlerimi destekliyordu. Tüm varlığımı ona borçluydum yan yanya. Eğer saslın tam anlamıyla, ayrıcalıklı sınıftan olan ve benden daha elverişli bir ortamda yaşama giren bir adam, benden daha çok saygı görmüyorsa, göreli olarak planladığımüzde, benden daha azca saygı görüyor demektir. Onu kendime eşit görebilmem için, her konuda benden üstünlüğünü kanıtlaması gerekirdi.